İyiliğe Davet, Sağlığa Davet
Bazı hikâyeler vardır, insanın iç dünyasına kök salar. Çocukken duyduğunuz bir cümle, şahit olduğunuz bir davranış, hayat boyu sürecek bir bilinç tohumu olur. Ben, emekli bir müftünün çocuğu olarak böyle bir evde büyüdüm. Babamın dilindeki emr‑i bi’l‑ma‘rûf, nehy‑i ani’l‑münker ilkesi sadece vaaz kürsüsünde değil, hayatın her anında canlıydı.
Hatırlıyorum; çocukken mahallede bir komşumuza “Herkes namaz kılıyor, sen neden kılmıyorsun?” diye sorduğumda aslında sadece ibadete değil, iyiliğe, hayırlı olana yönlendirme gayesinin bir tezahürü vardı. Otobüslerde sigara içmenin serbest olduğu zamanlardı. Babam astım hastasıydı. Nefes alamazdı ama yine de nezaketle, “Rahatsızım, sigaranızı söndürebilir misiniz?” derdi. Kimisi saygıyla söndürürdü, kimisi “O zaman özel araçla seyahat et” cevabını verirdi. Oysa herkesin özel aracı yoktu; ama herkesin ortak bir sorumluluğu vardı: birbirine karşı duyarlı olmak. Kur’ân’ın “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın”[1] emri sanki bu toplu yolculukta yankılanır gibiydi.
Yıllar geçti, ben hekim oldum. Babamın o zamanlar yaptığı şeyin aslında tam olarak bir “sağlığa davet” olduğunu fark ettim. Şimdi biz hekimler çağrımızı sürdürüyoruz: “Sağlıklı olun; bedeninize iyi bakın, çünkü bu beden emanet.” Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) “İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kıymetini bilmez: sağlık ve boş vakit.”[2] buyururken emanetin değerini hatırlatıyordu.
Sağlık, sadece bedenin değil, ruhun ve sosyal çevrenin de bir bütünüdür. Tıpkı İslâm’ın insanı bütüncül görmesi gibi … Can emanet, sorumluluk büyük. Daha kaliteli bir hayat için ilk adımlar aslında çok sade:
• Sağlıklı beslenmek (“Yiyin, için fakat israf etmeyin”[3])
• Düzenli kan tahlillerimizi yaptırmak
• Eksik vitamin ve minerallerimizi tamamlamak
• Günlük yürüyüşlere zaman ayırmak
• Sosyal çevremizle sağlıklı ilişkiler kurmak (“Mümin, insanlarla karışan ve onların eziyetine sabreden kimsedir.”[4])
• Aşılarımızı ihmal etmemek
Örneğin, babam artık yaşı ilerledi. Grip ve zatürre aşılarını düzenli yaptırdığımızda her yıl geçirdiği enfeksiyon sayısı azaldı, hastalıkları daha hafif geçirdi. Bu küçük ama etkili önlemlerle sadece onun değil, çevresindekilerin sağlığı da korunmuş oluyor. “Kim bir canı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur”[5] ayeti, aşıyla korunan tek bir hayatın bile ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır.
Diyanet görevlileri olarak emr‑i bi’l‑ma‘rûf yaparken “Namaz kılın” dediğinizde aslında insanlara sadece bir ibadeti değil, beden sağlıklarını, ruh sağlıklarını ve hayat kalitelerini de teklif ediyorsunuz:
• Secde: Ruhun teslimiyetini öğretir, bedene esneklik kazandırır.
• Oruç: Nefsi terbiye eder, sindirime dinlenme imkânı verir.
• Abdest: Kalbi temizler, mikroptan arındırır (“Allah temizlenenleri sever”[6]).
O hâlde bizler de bu çağrıyı yenileyelim:
İyiliğe çağırırken sağlığa da çağırıyoruz.
Çünkü sağlık, Allah’ın kuluna verdiği en büyük nimetlerden biridir ve biz o nimetin bekçisiyiz.
⸻
Dipnotlar
[1] Bakara, 2:195
[2] Buhârî, Rikâq, 1
[3] A‘râf, 7:31
[4] Tirmizî, Birr, 69
[5] Mâide, 5:32
[6] Tevbe, 9:108
⸻
Kaynakça (APA 7)
Buhârî, M. İ. (2013). Sahîh al‑Buhârî (M. Arnaut, Ed., 2. bs.). Dâru Tuq al‑Nacâh.
Tirmizî, M. İ. (2013). Sunan al‑Tirmizî (A. Azîm Abâdî, Ed., 2. bs.). Dâru Ta’sîl.
Türkiye Diyanet Vakfı. (2019). Kur’ân‑ı Kerîm ve Yüce Meali (10. bs.). TDV Yayınları.






