Diyanet’e Yönelik Eleştiriler ve “Saldırıların” Perde Arkası

Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, kuruluşundan bu yana toplumun dinî hayatını düzenleme ve aydınlatma misyonunu üstlenmiştir. Milyonlarca vatandaşın dinî rehberlik beklediği bu kurum, doğal olarak kamusal alandaki her güçlü aktör gibi sürekli bir eleştiri ve tartışma odağı hâlindedir. Ancak son yıllarda, Diyanet’e yönelik dile getirilen eleştirilerin ötesine geçen, kurumun varlığını, bütçesini veya dinî söylemlerini topyekûn hedef alan bir “saldırı” dilinin yaygınlaştığı görülmektedir. Peki, Diyanet’e yöneltilen bu sert ve yıkıcı eleştirilerin, kurumun kendi deyimiyle “saldırıların” temel amacı nedir?

Kurumsal Eleştiri mi, Din Alanını Dizayn Etme Çabası mı?

Öncelikle yapıcı ve yıkıcı eleştiriyi ayırmak gerekir. Diyanet’in bütçesi, hutbelerdeki dili, personel politikaları veya bazı açıklamaları, elbette kamuoyunda tartışılabilir ve eleştirilebilir. Bu, demokratik bir denetim mekanizmasının doğal bir parçasıdır. Kurumun daha iyi hizmet vermesi, daha kapsayıcı bir dil kullanması veya mali kaynaklarını daha verimli kullanması adına yapılan samimi eleştiriler, Başkanlığın kendisini güçlendirmesine yardımcı olur.

Ancak, gözlemlenen tartışmaların büyük bir kısmı, bu yapıcı çerçeveden uzaktır. Diyanet’i hedef alan “saldırılar,” çoğunlukla şu iki ana amaca hizmet ediyor gibi görünmektedir:

1. Din Alanını Laikleştirmek ve Devletin Dinî Etkisini Sıfırlamak:

Türkiye’de bir kesim, dinî hayatın tamamen devlet denetiminden çıkarılmasını, hatta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tamamen lağvedilmesini savunmaktadır. Bu görüş, dinî inanç ve pratiklerin tamamen bireysel bir alan olarak kalmasını, devletin bu alana müdahale etmemesini amaçlar. Diyanet’e yönelik her eleştiri, kurumun büyüklüğüne, bütçesine ve merkezî yapısına odaklanarak, aslında din hizmetlerinin merkezî ve organize yapısını hedef alır. Amaç, dinî alandaki kurumsal yapıyı zayıflatarak dinin kamusal alandaki görünürlüğünü azaltmaktır.

2. Toplumsal Değerler Üzerinden Çatışma Yaratmak:

Diyanet, geleneksel aile yapısı, ahlaki değerler ve toplumsal normlar üzerine sıklıkla açıklama yapmaktadır. Bu açıklamalar, özellikle modern yaşam tarzlarını veya farklı yaşam biçimlerini benimseyen kesimlerle sert bir çatışma alanına dönüşmektedir. Diyanet, bazen hutbelerinde veya resmî açıklamalarında, kendi ifadesiyle “aile kurumunu hedef alan küresel lobileri” veya “fıtrata aykırı” olarak gördüğü yaklaşımları eleştirmektedir. Bu eleştiriler, diğer kesim tarafından ayrımcılık ve yaşam tarzına müdahale olarak algılanmakta ve Diyanet’e yönelik topyekûn bir tepkiye dönüşmektedir. Bu durum, temelde toplumsal değerler ve yaşam biçimleri üzerinden kutuplaşmayı derinleştiren bir dinamik yaratmaktadır.


Sonuç: Diyanet’i Tartışmak, Aslında Toplumu Tartışmaktır

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye toplumunun din ve devlet ilişkisi hakkındaki kadim tartışmaların somutlaşmış hâlidir. Kuruma yönelik eleştirilerin arkasındaki temel itici güç, çoğunlukla Diyanet’in performansından çok, kurumun temsil ettiği değerler ve dinin toplumdaki rolü hakkındaki farklı vizyonlardır. Diyanet’e yöneltilen “saldırıların” nihai amacı, din hizmetlerinin kalitesini artırmak değil; Türkiye’deki din alanının kim tarafından ve hangi söylemlerle dizayn edileceği mücadelesidir. Bu mücadelede, yapıcı eleştirinin ötesine geçen her yıkıcı eylem, ne Diyanet’e ne de millete fayda sağlamakta, aksine toplumsal huzuru ve barışı baltalamaktadır.

Kurumun, herkesi kucaklayan bir dinî dil oluşturma ve şeffaflıkla hareket etme sorumluluğu olduğu gibi, kamuoyunun da eleştirilerini iftira ve yalandan arındırılmış, yapıcı bir zeminde tutma sorumluluğu vardır. Aksi takdirde, Diyanet tartışmaları, sadece kutuplaşmayı ve karşılıklı nefreti besleyen kısır bir döngüye dönüşecektir. Vesselam.